Mavi Saçlı Füruzan (Senaryo Hikayelerim)

05.07.2015 17:45

                         MAHALLENİN MAVİ SAÇLI KIZI                        8. Aralık. 20101

 

       Mahallenin deli kızı Füruzan saçlarını maviye boyamıştı. Tedirgin ve telaşla koşarak gelip, mahalle meydanına avaz avaz bağırmaya başladı!

 

      “İmdat! Üvey annem saçlarımı ateşe verip yakacak! Yakıp, öldürecek bu kadın beni! Kurtarın! İmdat” diye haykırıyordu.

 

      Az sonra üvey anne Meliha Hanım, köşe başında görüldü. Belli ki, aklı yine çok karışmıştı. Bir elinde sopa, diğer elinde kibrit figanı feryat ediyordu.

 

     “Ey millet, öldüm bittim bu kızın elinden! Ama bu defa elimden öyle kolay kurtulamayacak! Bırakın, tutmayın beni!” diye bağırıyordu.

 

       Meliha kadın, şişman ve kısa boyluydu. Yüzü narçiçeği kırmızı, sarı kır saçları, darmadağınıktı. Koştukça saçları rüzgârda yüne dolanıyor, burnundan soluyordu. Yuvarlana yuvarlana yürüyerek, düşe kalka Füruzan’ı yakalamaya çalışıyordu.

 

      Muhtar, “hay Allah! Bu ne iştir? Evlere şenlik mahallemizin kızıyla üvey annesi Yuvarlak Meliha yine sokağa çıktı” dedi ve yüzünü önüne düşürdü.

 

        İşte ne olduysa o anda oldu. Meliha Hanım kızın ardını aniden dolanarak onu saçlarından kavrayıp altına aldı. Yetmedi, yerlerde sürüklemeye başladı.

 

        Bu sırada gürültüyü duyan mahalleli alana hızla doluşmuştu. Çoğu üvey anneyle kızın kavgalarını film izler gibi soğukkanlılıkla izliyor, kimi de ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

      İlkönce kızın imdadına, mahalle Muhtarı koştu. Ama adam, kızın saçlarını kadının elinden alamıyor, yuvarlak Meliha’ya gücü yetmiyordu. Seyirci olan bazı mahalleliler bakar ki olacak gibi değil, kızı el birliğiyle kadının elinden güçlükle kurtardı.

 

      Az sonra, Füruzan’ın küçük kız kardeşi Aysu da ablasının imdadına yetişmişti. Geldi ve haykıra haykıra ağlayan ablasını sessizce teskin ederek onu sakinleştirmeye çalıştı. Kızın mavi saçları tutam tutam yerlerde, birazı kadının elinde yoluk yoluktu. Aysu, ablasının üstü başındaki toz toprağı çırpıştırarak, mahalle meydanından aynı sessizlikle onu alıp eve götürdü.

 

      Aysu liseli bir kızdı. O Füruzan’a göre daha sakin ve sessizdi. Ablasının aksine onun bulunduğun ortamda sessizlik, huzur ve sükûnet hâkim olurdu.

 

      Onların üvey annesi Yuvarlak Meliha, kötü bir kadın değildi aslında. Ona göre yaşadıkları kaderin cilvesiydi. O evlendiği dört kocadan dönmüş, sonunda Hamdi Beye varmıştı. Ama geleli bir yıl bile olmamıştı ki, evde hemen hemen her gün kıyamet kopardı.

 

      Onun vardığı ilk kocadan, Alper adında bir oğlu olmuştu. Yuvarlak Meliha hangi kocaya vardıysa biricik oğlunu yanından ayırmamış, zor koşullarda onu büyütmüştü. Zaten diğer kocalardan ayrılış nedeni, genelde Alper’in varlığıydı. Vardığı adamlar, çocuğu istememişti.

 

       Füruzan da, iyi bir kız sayılırdı. Ama biraz da dediği dedik ve başına buyruk yaşamayı severdi. O, Alper gibi iletişim fakültesinde okuyor ve onunla hemen hemen aynı yaşlardaydı. Başta onun aile içinde yaşamasını bir türlü kabullenmiyordu. Ancak sonraları, Alper’in varlığıyla mutlu olduğunu hissetmeye başlamıştı.

 

        Alper romantik görünüşlü, ince ruhlu bir gençti. Sesiz duruşu, ilgi uyandıran cinstendi. Böylelikle dikkatleri üzerine daha da çekmekteydi. Onun varlığı, kızlara göre bir muammaya dönüşmüştü. Bütün mahallenin kızları neredeyse ona hayran olmuştu.

 

       Hamdi Bey, şehirler arsı bir nakliyat şirketinde çalışırdı. İş gereği evden gider ve günlerce dönmezdi. Onun gidişiyle de evde kıyametler kopar, kaynayan basınçlı kazan gibi ev halkı her an patlamaya hazırdı.

 

      Hamdi Bey, ilk eşi olan Zümrüt Hanımın efsunlu güzelliğine deliler gibi âşık olmuş bir dizi macera sonunda evlenmişti. Zümrüt Hanım, iki kız çocuğunun annesiydi. Sonraları şiddetli geçimsizlikten çocuklara rağmen ayrılmışlardı.

 

       Hamdi Beyle Zümrüt Hanım nedendir bilinmez, daha nişanlandıkları ilk gün kavga etmeye başlamışlardı. Nişan törenleri olmuş, çiçeği burnunda damat adayı gelinin yanından kaçarak kendi nişan törenini terk etmişti. Bunun üzerine birbirini seven çift güçlükle barıştırılmış. Bu kez Zümrüt Hanım nişan kıyafetiyle törenden kaçtı.

 

      Bir küs bir barışık geçen kısa nişanlılık dönemi sonunda iki çift zorla ikna edilerek, Zümrüt Hanım her şeye rağmen Hamdi Beye gelin gelmişti. Ama bu defa Hamdi Bey gerdek gecesi geline küserek evi terk edip, çekip gitmişti. Onu bulup getirmekse marifet işiydi.

 

      Zümrüt Hanım gelin gelmişti ama damat yoktu. Kocasız ne yapsındı. Neredeyse baba evine çekip geri gidecekti.

 

      Nihayet bir hafta sonra Hamdi Bey bulunmuştu. Ailelerin bir araya gelmesiyle, gelinle güvey güçlükle ikna edilerek barıştırılmış ve düğünden bir hafta sonra güçlükle bir araya getirilerek nikâhları kıyılıp evlendirilmişti. Ancak nikâh sırasında yine ikisinin inadı tutmuş, onlara “evet” dedirtene kadar ailelerin canı çıkmıştı.

 

       Her nedense, yıllar yılı onların kavgalarının arkası bir türlü gelmemişti. Hatta Füruzan ve Aysu’nun dünyaya gelmesiyle yaşamları biraz olsun bir düzene binmişti. Füruzan ve Aysu kavga gürültü ile anne babanın arasında gide gele büyümüş, küçük yaşlarında anne babaları sonunda ayrılmışlardı.

 

      Hamdi Bey Zümrüt Hanım gittikten yirmi gün içinde Şaziye adında bir kadınla enlenmişti. Şaziye Hanım iyi bir kadındı. Kızlar onu sevmişti. Ancak kadıncağız, sonraları amansız bir hastalığa yenilerek hakkın rahmetine kavuşmuştu.

 

      Hamdi Bey, bunun üzerine Meliha Hanımla evlenmişti. Ama evdeki eski huzur kaybolmuş, ailenin tadı tuzu kalmamıştı.

 

      Hamdi Bey iyi ve sakin görünüşlü bir adamdı. Üvey anne Meliha Hanımın aksine, ince uzun boylu ve sıska bir yapıya sahipti.

   

      Yeni üvey anne Meliha Hanımın gelişiyle kızların yaşamı alt üst olmuş, her şey baştan sona değişmişti.

 

       Meliha Hanım eve geldikten sonra evin içinde önce mutfak iki bölüme ayrılmıştı. Sonra evin salonu ortasına eşyalar yığılarak duvar oluşturulmuş ev ikiye bölünmüştü.

 

       Özellikle Füruzan ile yeni üvey annenin yıldızı bir türlü barışmıyordu. Onlar en küçük şeyleri mesele yapıp kavga ediyordu. Oysa Alper ile Aysu her defasında bu kavgaların dışında kalmaya çalışır, ortamı yumuşatırdı.

 

        Zamanla Aysu ile Alper’in arasında, gizliden gizliye duygusal bir bağ gelişmeye başlamıştı. Bunu sezinleyen Füruzan gizlice için içini yiyordu. Sonra da kız kardeşine dolaylı baskı yapmaya başlamıştı. Ama Meliha Hanımın gözünden bir şey kaçmıyordu. Bu ve benzer nedenlerden dolayı, Füruzan’a hayatı zehir ediyordu.

 

      Sonraları iki saf ve sessiz âşık bakar ki olacak gibi değil, evlenmek üzere evi terk edip kaçıp gitmişti. İşte o gün bu gündür Füruzan ile üvey anne kavgaların dozunu daha da kaçırarak bir birini yemeye başlamıştı. Onlar hemen hemen üç öğün evde olsun, sokakta olsun bir birleriyle dalaşıp duruyordu.

 

       Füruzan Alper’i gizliden gizliye kedisi de seviyordu. Ama analığına inat bu gizli aşkını hep içinde tutarak, kendi kendini yiyip durdu. Ondan mıdır ne, Aysu ile Alper’in kaçışlarını bir türlü hazmedemiyor, onların eve dahi gelmesini istemiyordu.

 

       Zamanla Aysu İle Alper’in kaçışları affedilmiş, işi tatlıya bağlanmıştı. Onların evliliğine Füruzan hariç, bütün aile üyeleri onay vererek sade bir düğünle evlenmişlerdi.

 

        Füruzan, o günden üniversiteyi de yarıda bırakarak eve aylarca kapanmıştı. Şakıyan gürül gürül ırmaklar gibi çağlayan, kavgalar eden, yaşama sevinciyle dolu deli dolu Füruzan sonu gelmeyen bir sessizliğe gömülmüştü.

 

      Artık akşam sabah hır gür kavga eden Üvey anne Yuvarlak Meliha Hanım bile onun bu suskunluğuna bir anlam veremez olmuş, konuşmaya çalışsa da ondan hiçbir yanıt alamıyordu. Baba Hamdi Bey, sefer dönüşünde evdeki sessizliğe o bile şaşırmıştı.

 

      Baba önce küçük kızı Aysu’yla hasret giderdikten Füruzan’ın odasına gitmişti. Ama Füruzan odasında yoktu. Kimse nereye ve neden gittiğini bilmiyordu. Annesi Zümrüt Hanıma soruldu, onun yanında da yoktu. Peki, Füruzan neredeydi? Kız sanki buhar olup kaybolmuştu. Günler, aylar, geçti ondan ne bir iz, ne de bir haber alınamıyordu. Füruzan adeta bir sır olup kaybolmuştu…

 

      Bu olanlar üzerinden bir yıl geçmişti. Bir gün, televizyon dizilerini hiç kaçırmayan Meliha Hanın TV. başında avaz avaz bağırmaya başlamıştı! “Milet yetişin Füruzan! Füruzan!” diye haykırmaya başlamıştı.

 

        Mutfakta Meliha Hanımın sesini duyan Aysu, elinde kahve tepsisiyle salona koştu. Meliha hanım oturduğu yerden hop oturup hop kalkıyor ve bütün vücut diliyle televizyondaki kızı gösteriyordu.

 

      Aysu nihayet ablası Füruzan’ı görmüşü… Gözlerine inanamıyordu! Televizyona yaklaştı yaklaştı, heyecandan kahve fincanlarını televizyon masasına dökmüştü. Evet, dizinin başrolünde oynayan Füruzan’ın ta kendisiydi.

 

         Dizinin adı: “ Göçmen Kızı Füruzan…

 

      ” Füruzan saçlarını maviye boyamıştı. Belli ki, o kendi yazdığı senaryoda kendi hayatını sahneye koymuş oynuyordu?

 

                                                                       Hatice Elveren Peköz